İstanbul’a yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta olan, tarihleri ve kültürleriyle merak uyandıran Polonezköylüler, Anadolu topraklarına 179 yıl önce Polonya’dan yerleşiyor. Yılların verdiği zorluklara rağmen köklerini unutmadan yaşayan; doğasıyla, havasıyla İstanbullular için adeta bir cennet olan bu köyün sakinleri, dinleriyle, kültürleriyle şehrin kozmopolit yapısına da adeta renk katıyor.
Osmanlı İmparatorluğu, çok uluslu yapısıyla rengarenk bir demografik yapıya sahip olduğu gibi son dönemlerinde Türk topraklarına gelen ve bir daha ayrılamayan toplumları da içerisinde barındırıyor. 18. yüzyılda Lehistan’ın Rusya İmparatorluğu tarafından işgalinin ardından yaşanan süreçte Osmanlı topraklarına sığınan Polonyalılar, bugün İstanbul’un Anadolu Yakası’nda doğasıyla mest eden Polonezköy’ün yerlileri olmuş durumda. Bölgenin 179 senelik sakini olan, Orta Avrupalı sarışın ve renkli gözlü bu insanlar, günümüze kadar yaşadıkları zorluklar sonrasında Avrupa’ya pek çok göç vermiş olsalar da Polonezköy’de kalanlar, tarihleri ve kültürleriyle hâlâ yaşamaya devam ediyor. Atalarından onlara miras kalan bu topraklara ve Türkiye Cumhuriyeti’ne oldukça sadık olan köy sakinleri, kendilerini 3 kuşak Osmanlı, 3 kuşak da Cumhuriyet torunu olarak nitelendiriyor ve gelecek nesillerin atalarından kalan bu topraklara sahip çıkmasını diliyor.
Adampol’ün Temelleri Atılıyor
Anadolu toprakları tarihin her döneminde farklı medeniyetlere ev sahipliği yapıyor, Türk hakimiyetindeki topraklar pek çok misafir topluma yuva oluyordu. Bu topraklara gelen ve kalan, evi gibi benimseyen toplumlardan biri ise Polonyalılardı. İstanbul’da, Anadolu yakasında bulunan Polonezköy’e yerleşen ve bu toprakların yerlisi haline gelen Polonyalılar yani Lehlerin hikayesi ise 179 sene öncesine dayanıyor.
1830 senesinde Lehistan ve Rus İmparatorluğu arasında yaşanan savaşta bağımsızlığını kaybeden Polonyalılar tekrar bağımsızlıklarına kavuşmak adına kolonileşme adımlarını önce Paris’te attı. Lehistan’da 1838’de Ruslara karşı yaşanan ayaklanmanın kanla bastırılması, yakalananların idam edilmesi ve Sibirya’daki kamplara gönderilmesinin ardından, yaklaşık 12 asker de Osmanlı’ya sığındı ve Michal Czaykowski’nin önderliğinde Polonezköy’e yerleşti. O dönemde Polonezköy’deki Fransız rahiplerden, Lehistan Lideri Prens Adam Czartoryski’nin maddi desteğiyle süresiz kiralanan topraklar artık bir grup Polonyalının da yuvası oldu.
Köye gelen askerlerin liderliğindeki Michal Czaykowski, daha sonra “Mehmet Sadık Paşa” ismini alarak Osmanlı ordusunda görev aldı.
1842 senesinde Prens, Polonezköy topraklarını tamamen satın aldıktan sonra köyü, vatanlarından koparak buraya yerleşen askerlere hibe etti. Köye “Adam’ın tarlası” anlamına gelen Adampol ismi verildi ve köyün yönetimi, kurulan bir konsey tarafından idare edildi.
Adampol, kurulduğu ilk günden itibaren İstanbul’un gözdesi olma yolunda yavaş yavaş ilerledi. Lehistan’da yaşanan ayaklanmalar sonrası pek çok Leh, Adampol’e geldi. Köylüler, bu süreçte geçimlerini çiftçilik ve hayvancılık yaparak sağladı. Köye, ilk yerleşenler bir gün özgür Polonya’ya dönme hayali ile yaşıyordu. Köyün önderlerinden Michal Czaykowski ise köylülere her fırsatta şöyle diyordu:
“Tanrı’ya bize Lehistan için dua edebileceğimiz ve Lehçe konuşabileceğimiz bu toprak parçasını verdiği için şükredelim. Bizi vatana geri döndürmesi için de iyi şeyler yapalım ve dua edelim.”
Cumhuriyet’in ilanıyla köyde yaşayan Polonyalı pek çok insan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edildi.
Köyden Göçler Başlıyor
Köy nüfusu 1940’larda 250 kişiye kadar çıktı. 1950’de köydeki yaşam standartları, Almanya’ya işçi göçünü arttırdı. Bu durum, Polonezköy’ün Polonyalı nüfusunu derinden etkileyerek azalmasına neden oldu. Köy Muhtarı Antoni Vilkoşevski, yaşanan göçler sonrasında bölgenin demografik yapısının, göç edenlerin topraklarını ve yerleşim yerlerini satmasıyla değiştiğini anlatıyor ve bu olayı köy de yaşanan bir “yıkım” olarak nitelendiriyor.
Vilkoşevski, göç edenlerin bir süre sonra ailelerini de yanlarına çağırarak nüfusun etkilenmesine neden olmalarını şu ifadelerle anlatıyor: “Almanya’ya giden işçiler sonra da Avusturya’ya gittiler Avusturya’da oraya uyum sağlayan kişiler daha sonrasında ailelerine mektuplar yazarak onları yanlarına çağırdılar. Polonezköy’deki topraklarını, mallarını, mülklerini satmalarını istediler. İstanbul’dan gelen zenginler buradaki yerleri satın aldı ve buralara, villalar ve oteller yapılmaya başlandı. İnsanlar yani Polonyalılar, buradan zamanla göç etti. Köyümüzün demografik yapısı, bu şekilde bozuldu. Gidenler, daha sonra her ne kadar geri dönmek istese de gelecek toprakları yoktu. Giden herkes zamanla pişman oldu.”
Kültürlerini Gönüllerinde Yaşıyorlar
Muhtar Antoni Vilkoşevski, köydeki Polonyalı nüfusun azalmasına rağmen, geçmişten gelen Polonya kültürünün hâlâ yaşadığına değinerek, geleneklerini sürdürmeye çalıştıklarını belirtiyor. Nesilden nesle zorluklar ve acılarla dolu yaşamlarında kaybetmedikleri Polonya kültürünü, çocuklarına da miras bıraktıklarını aktaran Muhtar Vilkoşevski, gelecek neslin de kendileri gibi Polonezköy topraklarında kalmalarını diliyor. Vilkoşevski, kaybolmaya yüz tutmuş geleneklerinden biri olan Kiraz Festivali'nden şöyle bahsediyor:
“Her sene haziran ayı başında Kiraz Festivali yapıyoruz. Bu festivallerde bölge köylerden yoğun katılımlar olurken, Polonya’dan gelen misafirlerimizi de ağırlıyor, köye misafirlerin yanı sıra folklor ekipleri de geliyor ve bu ekiplerle resitaller düzenliyoruz. Bu gibi etkinlikler, sadece Polonezköy için değil Türkiye için de bir reklam ve kazanım oluyor."
Köyde Lehlerle birlikte Türklerin de yaşadığını, geçmişten günümüze uyum ve dayanışma içerisinde Türklerle birlikte olduklarını anlatan Muhtar Vilkoşevski, Türkler ve Lehler arasında din dışında hiçbir fark olmadığını ve her iki milletin de benzer kültürlere sahip olduğunu söylüyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Köye Ziyareti
İstanbul’un işgali sırasında köyün milli mücadeleyi desteklediğini anlatan Muhtar Antoni Vilkoşevski, köylülerin Kuva-yi Milliyecilere rehberlik ettiğini belirtiyor. Muhtar, sık ağaçlı köy ormanlarında Osmanlı askerleri için silah kaçırıldığını, köyün İstanbul ve Kuva-yi Milliye kuvvetleri arasında bir köprü görevi üstlendiğini vurguluyor.
Polonezköy halkının Milli Mücadeleye hizmetlerini, verilen şehitleri ve tarım alanındaki başarılarını öğrenen Mustafa Kemal Atatürk, 1937 senesinde Polonezköy’ü ziyaret ediyor. Atatürk’ün gelişinin şerefine tüm yollar temizleniyor ve ağaçlar süsleniyor. Gazi, köye geldiğinde dinlenmek için bir pansiyonda kalıyor ardından da onun için düzenlenen bir ziyafete katılıyor. Ziyafette şarkılar, türküler eşliğinde danslar edilirken, sonrasında köylüler Atatürk’e sorunlarını anlatma imkanı buluyor. Atatürk’ün ölümüne kadar yol ve elektrik gibi pek çok isteği gerçekleşen köy halkı, günümüzde Mustafa Kemal Atatürk’e büyük minnet duyuyor. Köy Muhtarı Antoni Vilkoşevski, Atatürk’ün Polonezköy’ü ziyaretinden bahsederken; “Büyük önder eğer yaşasaydı, Polonezköy çok daha güzel bir yer olabilir ve sonrasındaki göçler yaşanmayabilirdi” sözleriyle Mustafa Kemal’i anıyor.
Turistlerin İlgi Odağı
Geçmişte geçimlerini çiftçilik ve hayvancılıkla sağlayan Polonezköylüler, günümüzde yerli ve yabancı turistlerin bölgeye olan ilgisinin artmasıyla artık turizm ile uğraşıyor. Köy merkezinde Lehçe isimli pansiyon ve oteller bulunuyor. Köyde konaklamak isteyenler lüks villalarda da kalabiliyor.
Köyün simgesi haline gelen Zofia Rızı Anı Evi, Polonezköy tarihine adeta ışık tutuyor. Polonezköy tarihinin, sakinlerinin ve hatıralarının gömülü olduğu evin kapıları, ev sahibi Zofia Rızı’nın; “Evimin kapıları hiçbir zaman, hiç kimseye kapanmasın” vasiyetiyle beraber bir müze haline geliyor. Zofia Rızı Anı Evi haricinde köy kilisesi ve mezarlığı da turistlerin, “Polonezköy’de gezilecek yerler” listesinde yer alıyor.
Haber: Altuğ Gömleksiz
Son güncelleme: 13.03.2023 00:06:53